"Her şeyden önemlisi görmeyeceğimiz bir düşe inanmak. Değil mi?"
YaniDeep Tone
223 Sayfa
Gece Kitaplığı
Herkese merhaba!
Uzun bir aradan sonra sizlere iyiliği, güzelliği, pozitif bakışı, sevmeyi, gülmeyi küçücük öykülerle anlatan bir yazarı ve kitabını tanıtmaya geldim: Yani Deeptone.
Yani, blog aleminin –belki de dünyanın- en tatlı, en barışçıl, en neşeli yazarı Deeptone’nin kendisine benzeyen neşeli kitabı. Diğer üç kitabına göre daha hacimli ve diğer kitaplarına göre daha mutluluk verici, kaliteli bir kapağı var. Kapağındaki Galata Kulesi, gökkuşağı ve martılar da onun ruhunu yansıtan küçük detaylardan.
Kitap, öykülerden oluşuyor. Kitapta üç öykü karakterimiz var: Gece, Çağla ve Simay. Gece, 20 yaşında bir üniversite öğrenci. Çello çalıyor, çizimler yapıyor, sanatçı ruhlu. Tek başına yaşıyor İstanbul’da. Çağla, 16 yaşında bir lise öğrencisi. Küçük bir Karadeniz şehrinde yaşıyor. Simay ise 25 yaşında bir makine mühendisi. İstanbul’da yaşıyor o da.
Ergenlikten yetişkinliğe farklı kimliklerde, farklı görünüşlerde kadınların geçiş süreçlerini, yaşamlarından kesitleri anlatıyor aslında. Öykülerin hepsinde karakterlerin gerçekten yaşadığına inanıyorsunuz. Çünkü hepsi hayatın içinden seçilmiş karakterler. Deep’ in gözlemlerinin hayal gücüyle birleşmesinden oluşmuş. Belki de yolda tesadüfen sizi gördü, sizi yazdı. Her telden, herkesten bir şeyler var öykülerin içinde. Kitabın sonunda da sizi güzel bir şiir selamlıyor.
Deep'in blog arkadaşlarına da bir sürprizi var yine kitabında. "Ewt" ve "Maçka Parkı’nda Yeni Yıl Sabahı" yazılarında blog arkadaşlarına da yer vermiş. Cessie, Kitap Eylemcisi, Şenay B, Vampiring Beyza adı geçen blogculardan sadece birkaçı. Kitabın birçok yerinde "Ah Deep!" deyip gülümsedim.
“En güzel şey içimizdeki sevgi. İçimde derin bir sevgi var. Sanki her şeyi seviyor gibiyim, herkesi. Hepsini birleştirip yumak yapmış kalbime koymuş gibiyim. Sevme eylemini bile seviyorum.” diyor kitabında Deep. Kendini anlatıyor aslında. Hayatı, insanları o kadar olumlu bir biçimde görüyor ve seviyor ki onun dünyasında yaşamak istiyorsunuz. Onun yaşadığı dünya farklı sanki. Orada tüm insanların güzel bir kalbi var. Keşke gerçekte de öyle olsa.
Naif, tatlı, eğlenceli, hayatın içinden öyküler.
Tavsiye ederim.
“Sevgi büyük nimet. Kimse sevgisiz kalmasın.”
Sevgiyle kalın, keyifli okumalar!
ALTI ÇİZİLİ CÜMLELER
“Ruhumda fırtınalar estiği zaman deniz kenarına iner, martıları dinlerim. Bazen de geceleri gelgitleri izler, dalgaları dinlerim. Evim gizli odam gibi. Her şeyiyle beni yansıtıyor ve çok rahatım.”
“Ne olurdu insanların Yaradan’a biraz saygıları olsaydı. Yalandan, rüşvetten uzak dursaydık. Dürüst, okuyan, öğrenen olsaydık ve kişisel çıkardan uzak dursaydık.”
“İnsan zihni öyle garip ki. Buz pateni pistindeki çiziklerin geceleri silinip yok edilmesi kadar kolay olmuyor insanın unutması veya düşünmemesi.”
“Hepimiz çok büyük bir ailenin birbirine yabancı düşmüş çocukları gibiyiz.”
“Hem yalnız kalmak istiyoruz hem de bütün insanları tanımak da istiyoruz. İletişim kurmak istiyoruz ama istemiyoruz. Herkesle mutlu, cıvıl cıvıl olmak ama susmak da.”
“Çocukken hep böyle uyurdum. Hep yorgan altında karanlıkta, dış dünyadan uzak, sadece minik bir nefes açıklığı bırakırdım.”
“Gündelik yaşamı güzelleştiren hayatın ve ilişkilerimizin minik detayları, nüanslar. O kısacık anlar.
Minik bir davranış, kısa bir bakış. Yaşantımızın rutinini renklendiren insanlık halleri. O tatlı anlar genelde çocuksu ve masumdur, iyi yanlarımızı açığa çıkarır. Anlar da anıları getirir akla.”
“Çok kişi yalnızlığı severim der ama ne anlama geldiğini bilmezler.”
“Dünya yazın üzüntülerini unutmaya, geride bırakmaya çalışır. Güneşlenir, kahkaha atmaya başlar, cıvıldar.”
“Ben de mavi düşler kurarım. Özgürlük ve barış düşleri. İpeksi pembe düşler. İnsanların birbirini daha az üzdüğü, daha az öldürdüğü yaz aydınlığı düşleri. Teknoloji, ilerleme ve hırstan oluşan kozasından çıkıp daha sade, daha az gelişmiş ama daha insancıl kozasına girdiği günlerin düşlerini. Bu kozadan daha masum çıktığı günleri. İçinde cinayet, şiddet, ego, çıkar, bomba, terör, yalan olmayan bir dünya.”
“Dünyaya yaz geliyor ama biz insanlara ne zaman gelecek yaz. İnsan duygularını, ruhunu, sevecen kalbini ne zaman gösterecek birbirine ve dünyaya.”
“Hayat bazen çok sağlam geliyor bize. İstediklerimiz olduğunda, her şey yolunda gittiğinde. Bazen de tedirgin oluruz. Bir şeyler kırılıverecektir sanki. Kopuverecek hayat bir yerden. Madem kopacaktı, kırılacaktı, neden sağlamdı daha üç gün önce. Kırılma dönemi deriz mecburen.”
“Bir dolu sorumluluk içinde yaşamak programlamak oluyor her şeyi. Belki de boş kalmamak için yapıyoruz onca şeyi. Bize öğretilenleri yaparız hep. Ya iyi öğretmedilerse? Bak burada yanlış yapıyorsun derler. Onu bana iyi öğretmemişler o zaman mı diyeceğiz? Bize öğretilenleri yapınca, rollere girince iyi birey oluyoruz, iyi öğretilmiş birey.”
“Hayat bir oyunmuş, yani ben oyuncak mıyım? Ondan mı kırılıyorum? Kırıla kırıla hayatın peşinden koşuyorum. Hayallerimin peşinde. Hayallerimin peşinde. Hayallerim benden hızlı koşuyor. Belki de bilmediğim yerlere koşuyorum. Bilmediğim yerler yüzünden hayatı çözemiyor olabilirim.”
“…Önemli olan iyi çalmak değil zaten, kendini çalmak. Kendini ifade tarzı olarak çalmak. Her şeyde böyledir aslında. Yazmak, resim yapmak da öyle. Yüreğinle, ruhunla yazarsın; yüreğini, ruhunu yazarsın. Ve dinleyen de kendi çalıyormuş gibi dinler.”
“… Yaşadığımız hayat, gündelik hayat gerçek değil, biz sanatla gerçeğe ulaşıyoruz, hayatı kırıyoruz, dünyayı.”
“Hayatı anlamlı kılan şey heyecan duymak. Heyecan duymak önemli hayattan.”
“İnsanın sevdiği şeyleri yapması, dinlemesi, izlemesi hayatına hayat katıyor, ilham perisi zaten hep hayatı seven insanlara uğrar.”
“… Bense kendimi kuş veya ağaç sanıyorum. İnsanlara kendimi benzetemiyorum hiç.”
“…İnsanın ömrü beş yaşına kadarmış, gerisi ona dönme çabası…”
“… Benim hayatımda en büyük korkularımdan biri değişmek, başka bir insan olmak, büyüdükçe ürküyorum, ağlıyorum bazen sonra içimdeki ses korkma sen hala sensin, beni duydukça aynı kalacaksın, diyor.”
“Her şeyin de aydınlık olması gerekmiyor değil mi hayatta? Bazı şeyler karanlık kalmalı, gizemli kalmalı, her şeyi öğrenmemeliyiz, öğrenirsek gizemi kalmıyor.”
“Bende hiç yön kavramı yok. Yani yolda giderken. Bırak beni kaç defa gittiğim bir şehre, kaybolurum. Hayatımın bir yönü var mı onu da bilmiyorum zaten.”
"Meleklerle konuşuruz, hadi bana öğretin deriz hayatın çiçeklerini toplamayı. Sonra öğreniriz ve unuturuz. Çünkü çok istersek olmuyor, serbest bırakırsak oluyor. Kendinle barışmak da öyle. Barışacağım demekle olmuyor ki.”
“Keşke bu kadar çeşit olmasaydı. Bu kadar şey bilmeseydik. O zaman daha kolay olurdu her şey.”
“Bazen geç anlarım ve buna ben bile şaşırıyorum. Bazen anlaşılmak için çırpınıyorum ve bunu fark ettiğimde durduruyorum çırpınmayı.”
“Feribotun araka ve ön tarafı aslında hayatımızı simgeliyor diye düşünürüm her defasında. Arkada kalan ve uzaklaşan kara parçası ve feribotun suyu yararken köpürttüğü sular uzaklaşan geçmişimiz. Gittikçe uzaklaşıyor. Feribotun ön tarafı ise geleceğimiz.”
“…İnsan düşünüyor, kendimi klonlayabilsem, iki tane ben olsam, kendimle gezsem, en güzel kendimle anlaşabiliyorum, klonum olsa işte başka kimseye gerek olmaz.”
“Hayat zaten kendimizi kandırma oyunundan başka bir şey değil ki.”
“Hoş şeyler yaşamak daha iyi tabii. Hatıralar biriktirmek. Geçtiğimiz yerlerde bir iz, bir hatıra bırakmak.”