13 Temmuz 2016 Çarşamba

Yani- Deeptone








"Her şeyden önemlisi görmeyeceğimiz bir düşe inanmak. Değil mi?"
Yani
Deep Tone
223 Sayfa
Gece Kitaplığı


Herkese merhaba!

Uzun bir aradan sonra sizlere iyiliği, güzelliği, pozitif bakışı, sevmeyi, gülmeyi küçücük öykülerle anlatan bir yazarı ve kitabını tanıtmaya geldim: Yani Deeptone.

Yani, blog aleminin –belki de dünyanın- en tatlı, en barışçıl, en neşeli yazarı Deeptone’nin kendisine benzeyen neşeli kitabı. Diğer üç kitabına göre daha hacimli ve diğer kitaplarına göre daha mutluluk verici, kaliteli bir kapağı var.  Kapağındaki Galata Kulesi, gökkuşağı ve martılar da onun ruhunu yansıtan küçük detaylardan.

Kitap, öykülerden oluşuyor. Kitapta üç öykü karakterimiz var: Gece, Çağla ve Simay. Gece, 20 yaşında bir üniversite öğrenci. Çello çalıyor, çizimler yapıyor, sanatçı ruhlu. Tek başına yaşıyor İstanbul’da. Çağla, 16 yaşında bir lise öğrencisi. Küçük bir Karadeniz şehrinde yaşıyor. Simay ise 25 yaşında bir makine mühendisi. İstanbul’da yaşıyor o da.

Ergenlikten yetişkinliğe farklı kimliklerde, farklı görünüşlerde kadınların geçiş süreçlerini, yaşamlarından kesitleri anlatıyor aslında. Öykülerin hepsinde karakterlerin gerçekten yaşadığına inanıyorsunuz. Çünkü hepsi hayatın içinden seçilmiş karakterler. Deep’ in gözlemlerinin hayal gücüyle birleşmesinden oluşmuş. Belki de yolda tesadüfen sizi gördü, sizi yazdı. Her telden, herkesten bir şeyler var öykülerin içinde. Kitabın sonunda da sizi güzel bir şiir selamlıyor.

Deep'in blog arkadaşlarına da bir sürprizi var yine kitabında.  "Ewt" ve "Maçka Parkı’nda Yeni Yıl Sabahı" yazılarında blog arkadaşlarına da yer vermiş. Cessie, Kitap Eylemcisi, Şenay B, Vampiring Beyza adı geçen blogculardan sadece birkaçı. Kitabın birçok yerinde "Ah Deep!" deyip gülümsedim.

En güzel şey içimizdeki sevgi. İçimde derin bir sevgi var. Sanki her şeyi seviyor gibiyim, herkesi. Hepsini birleştirip yumak yapmış kalbime koymuş gibiyim. Sevme eylemini bile seviyorum.” diyor kitabında Deep. Kendini anlatıyor aslında. Hayatı, insanları o kadar olumlu bir biçimde görüyor ve seviyor ki onun dünyasında yaşamak istiyorsunuz. Onun yaşadığı dünya farklı sanki. Orada tüm insanların güzel bir kalbi var. Keşke gerçekte de öyle olsa.

Naif, tatlı, eğlenceli, hayatın içinden öyküler.
Tavsiye ederim.

“Sevgi büyük nimet. Kimse sevgisiz kalmasın.”

Sevgiyle kalın, keyifli okumalar!


ALTI ÇİZİLİ CÜMLELER
“Ruhumda fırtınalar estiği zaman deniz kenarına iner, martıları dinlerim. Bazen de geceleri gelgitleri izler, dalgaları dinlerim. Evim gizli odam gibi. Her şeyiyle beni yansıtıyor ve çok rahatım.”

“Ne olurdu insanların Yaradan’a biraz saygıları olsaydı. Yalandan, rüşvetten uzak dursaydık. Dürüst, okuyan, öğrenen olsaydık ve kişisel çıkardan uzak dursaydık.”

“İnsan zihni öyle garip ki. Buz pateni pistindeki çiziklerin geceleri silinip yok edilmesi kadar kolay olmuyor insanın unutması veya düşünmemesi.”

“Hepimiz çok büyük bir ailenin birbirine yabancı düşmüş çocukları gibiyiz.”

“Hem yalnız kalmak istiyoruz hem de bütün insanları tanımak da istiyoruz. İletişim kurmak istiyoruz ama istemiyoruz.  Herkesle mutlu,  cıvıl cıvıl olmak ama susmak da.”

“Çocukken hep böyle uyurdum. Hep yorgan altında karanlıkta, dış dünyadan uzak, sadece minik bir nefes açıklığı bırakırdım.”

“Gündelik yaşamı güzelleştiren hayatın ve ilişkilerimizin minik detayları, nüanslar. O kısacık anlar. 

 Minik bir davranış, kısa bir bakış. Yaşantımızın rutinini renklendiren insanlık halleri. O tatlı anlar genelde çocuksu ve masumdur, iyi yanlarımızı açığa çıkarır.  Anlar da anıları getirir akla.”

“Çok kişi yalnızlığı severim der ama ne anlama geldiğini bilmezler.”

“Dünya yazın üzüntülerini unutmaya, geride bırakmaya çalışır. Güneşlenir, kahkaha atmaya başlar, cıvıldar.”

“Ben de mavi düşler kurarım. Özgürlük ve barış düşleri. İpeksi pembe düşler. İnsanların birbirini daha az üzdüğü, daha az öldürdüğü yaz aydınlığı düşleri. Teknoloji, ilerleme ve hırstan oluşan kozasından çıkıp daha sade, daha az gelişmiş ama daha insancıl kozasına girdiği günlerin düşlerini. Bu kozadan daha masum çıktığı günleri. İçinde cinayet, şiddet, ego, çıkar, bomba, terör, yalan olmayan bir dünya.” 

“Dünyaya yaz geliyor ama biz insanlara ne zaman gelecek yaz. İnsan duygularını, ruhunu, sevecen kalbini ne zaman gösterecek birbirine ve dünyaya.”

“Hayat bazen çok sağlam geliyor bize. İstediklerimiz olduğunda, her şey yolunda gittiğinde. Bazen de tedirgin oluruz. Bir şeyler kırılıverecektir sanki. Kopuverecek hayat bir yerden. Madem kopacaktı, kırılacaktı, neden sağlamdı daha üç gün önce. Kırılma dönemi deriz mecburen.”

“Bir dolu sorumluluk içinde yaşamak programlamak oluyor her şeyi. Belki de boş kalmamak için yapıyoruz onca şeyi. Bize öğretilenleri yaparız hep. Ya iyi öğretmedilerse? Bak burada yanlış yapıyorsun derler. Onu bana iyi öğretmemişler o zaman mı diyeceğiz? Bize öğretilenleri yapınca,  rollere girince iyi birey oluyoruz, iyi öğretilmiş birey.”

“Hayat bir oyunmuş, yani ben oyuncak mıyım? Ondan mı kırılıyorum? Kırıla kırıla hayatın peşinden koşuyorum. Hayallerimin peşinde. Hayallerimin peşinde. Hayallerim benden hızlı koşuyor. Belki de bilmediğim yerlere koşuyorum. Bilmediğim yerler yüzünden hayatı çözemiyor olabilirim.”

“…Önemli olan iyi çalmak değil zaten, kendini çalmak. Kendini ifade tarzı olarak çalmak. Her şeyde böyledir aslında. Yazmak, resim yapmak da öyle. Yüreğinle, ruhunla yazarsın; yüreğini, ruhunu yazarsın. Ve dinleyen de kendi çalıyormuş gibi dinler.”

“… Yaşadığımız hayat, gündelik hayat gerçek değil, biz sanatla gerçeğe ulaşıyoruz, hayatı kırıyoruz, dünyayı.”

 “Hayatı anlamlı kılan şey heyecan duymak. Heyecan duymak önemli hayattan.”  

“İnsanın sevdiği şeyleri yapması, dinlemesi, izlemesi hayatına hayat katıyor, ilham perisi zaten hep hayatı seven insanlara uğrar.”

“… Bense kendimi kuş veya ağaç sanıyorum. İnsanlara kendimi benzetemiyorum hiç.”

“…İnsanın ömrü beş yaşına kadarmış, gerisi ona dönme çabası…”

“… Benim hayatımda en büyük korkularımdan biri değişmek, başka bir insan olmak, büyüdükçe ürküyorum, ağlıyorum bazen sonra içimdeki ses korkma sen hala sensin, beni duydukça aynı kalacaksın, diyor.”

“Her şeyin de aydınlık olması gerekmiyor değil mi hayatta? Bazı şeyler karanlık kalmalı, gizemli kalmalı, her şeyi öğrenmemeliyiz, öğrenirsek gizemi kalmıyor.”

“Bende hiç yön kavramı yok. Yani yolda giderken. Bırak beni kaç defa gittiğim bir şehre, kaybolurum. Hayatımın bir yönü var mı onu da bilmiyorum zaten.”

"Meleklerle konuşuruz, hadi bana öğretin deriz hayatın çiçeklerini toplamayı. Sonra öğreniriz ve unuturuz. Çünkü çok istersek olmuyor, serbest bırakırsak oluyor. Kendinle barışmak da öyle. Barışacağım demekle olmuyor ki.”

“Keşke bu kadar çeşit olmasaydı. Bu kadar şey bilmeseydik. O zaman daha kolay olurdu her şey.”

“Bazen geç anlarım ve buna ben bile şaşırıyorum. Bazen anlaşılmak için çırpınıyorum ve bunu fark ettiğimde durduruyorum çırpınmayı.”

“Feribotun araka ve ön tarafı aslında hayatımızı simgeliyor diye düşünürüm her defasında. Arkada kalan ve uzaklaşan kara parçası ve feribotun suyu yararken köpürttüğü sular uzaklaşan geçmişimiz.  Gittikçe uzaklaşıyor. Feribotun ön tarafı ise geleceğimiz.”

“…İnsan düşünüyor, kendimi klonlayabilsem, iki tane ben olsam, kendimle gezsem, en güzel kendimle anlaşabiliyorum, klonum olsa işte başka kimseye gerek olmaz.”

“Hayat zaten kendimizi kandırma oyunundan başka bir şey değil ki.”

“Hoş şeyler yaşamak daha iyi tabii. Hatıralar biriktirmek. Geçtiğimiz yerlerde bir iz, bir hatıra bırakmak.”




3 Eylül 2015 Perşembe

Frambuazlı Hayat




Frambuazlı Hayat
Deeptone
214 sayfa
Gece Kitaplığı


"Sade Yaşam, Mavi Düşler, Derin İzler"


Yeniden merhaba!

Yeni bir sayfa, tertemiz bir başlangıç için daha iyi bir yazı konusu bulamazdım. Blogumun ilk yazısında aynı yazarı gibi mutluluk aşılayan, yaşama iyilik dolu bir pencereden bakmamızı sağlayan, şeker tadında bir kitaptan bahsedeceğim: Frambuazlı Hayat.

Frambuazlı Hayat, Deeptone’un üçüncü ve en tatlı kitabı. Diğer iki kitabına oranla daha hacimli bir kitap. Ayrıca bu kez farklı bir yayınevi var karşımızda. Alaçatı imbatı serinliğindeki mavili, erguvanlı kapağı bir yaz kitabı olduğunu gülümseyerek belirtiyor bize. Yaz kitabı dediğime bakmayın, kitabın sadece kapağı ve her yazının alt teması olan güçlü, iyimser enerji bize yazı anımsatıyor. Yoksa sadece yazın kafa dağıtmak için okunan ve okunduktan sonra unutulup bir köşeye atılacak bir kitap kesinlikle değil. Her mevsim, her ruh halinde okunacak ve yaşamdaki birçok konuda bize yardım edecek, güç verecek bir başucu kitabı.

Kitap; sanat, kültür, insan, yaşam, gelişim, yaz, müzik, yansımalar, düşünceler, denemeler olmak üzere on bölümden oluşuyor. Yazar, kültür ve sanata dair düşüncelerinden film, müzisyen ve yazar önerilerine kadar kültür ve edebiyatla ilgili engin bilgisini gözler önüne seriyor ve bunu asla bilmiş ( entel :) bir edayla değil, gayet tatlı bir üslupla yapıyor. Önerdiklerini izlemek, dinlemek, okumak isteğiyle dolduruyor içimizi.

İş dünyası, ilişkiler, kadın yaşamına dair tespitleri şaşırtacak derecede başarılı. Çoğu kez yaşamda farkına bile varmadığım birçok şeye parmak basmış Deep, okuyup düşündüğünüzde “Ah, evet, sahiden böyle.” diyeceğinize eminim.

Bir de sürpriz bir bölümü var bu kitabın: Yansımalar. Yansımalar’ı okurken Deep’in bu bölümü nasıl oluşturduğunu hayal ettim. Eminim yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Öykülerinde çevresini gözlemlediğini ve gözlemlediklerini kurguya dönüştürdüğünü hiçbir zaman saklamayan Deep, bu kez blog yazarlarından kendisine yansıyanlarla küçük öyküler oluşturmuş. Okurken hem gülümsedim hem de kızardım. Birçok blog arkadaşımı da buldum o minik öykülerde. Okuyunca sizler de fark edeceksiniz ve gülümseyeceksiniz.

Kitabın türünü tam olarak belirleyemem çünkü yazı türleri çeşitli ve konu yelpazesi çok geniş. Türünü bilemem ama bu kitabı bir manifesto olarak gördüğümü söyleyebilirim. Kimsenin canının yanmadığı, insanların birbirini incitmediği, herkesin birbirini hoşgörüyle kabul ettiği, geçmişin adı gibi geçmişte kaldığı, her yeni günün yepyeni umutlarla, güzelliklerle geldiği bir dünya hayal edin. Dünyadaki tüm insanların birleştiğini ve şu anki kırıcı düzeni bitirmek için birlikte hareket edeceklerini. Bu güzel hareketin manifestosu olsa olsa bu kitap olurdu. Bütün insanları güzelliğe, iyiliğe çağırır, dünyanın istense çok da tatlı, temiz bir yer olacağını anlatırdı.

“Sanatı doğuran nedenlerden biri de dünyadaki acılar ve bunları giderme çabası.” diyor Deep, aslında bu onun yazma amaçlarından sadece birini özetler halde. Yazdığı her satırda acının mutluluğa nasıl evrilebileceğini, güneşimiz gölgelenip, neşemize yağmur yağdığında bulutları dağıtıp güneşi kocaman gülümsetmeyi nasıl başaracağımızı anlatıyor aslında.

"Ruhumuz karmaşık ve hüzünlü olduğunda, bizim gibi olan ama bize mutlu olmayı gösteren sanatçıları seçeriz." diyor Deep ve ekliyor: "Ancak kişisel acı, keder, mutsuzluk olmadan da kişisel duyarlılıkla yazan, sanat yapan sanatçı da çok." Hayatta iki yol vardır. Ya mutluluğu ya mutsuzluğu seçersiniz. Hiç kimse mutsuz olmak istemez ama bilmeden mutsuzluğu çeker bazen yaşamına. Deep mutluluğu seçenlerden, keder, mutsuzluk hissetmeden de duyarlılıkla hüzünlü kalplere dokunuyor ve onların da mutlu olanların tarafına geçmesi için çabalıyor kitabında.

Ruha ve kalbe ilaç gibi gelen bir kitap.
Tavsiye ederim.
Keyifli okumalar :)



Altı çizili cümleler:


"Her şey bir arada olmuyor bu dünyada."

"İnsanlığı nerede ve ne zaman unuttuk? Dikkat edin, suçları işleyenlerin evlerinde kitap bulamazsınız."


"Sanatçılar, hepimizdeki ortak duyguları, bizden daha iyi sergileyebildikleri için sanatçı oluyorlar."


"Aynı heyecanlar bizde de var ama biz anlatamayız. Ve iyi anlatanları severiz."


"Popüler sanat hayatımızı renklendirebilir, arada nefes almamızı sağlayabilir ama gerçek sanat hayatımızın rengini bulmamızı sağlar."


"Hayatın şiiri nerede olabilir? Sessizlikte. Derin duygular sessizlikte ortaya çıkar."


"Şiir hayatı doğuruyor, hayat şiiri, biz de kendimizi doğuruyoruz yaşarken. Hayat uzun bir epik şiir gibi ya da sakin bir ırmak gibi. Ya da yolda o safraları nehire atıp temizleniyoruz. Temizlendikçe hayatla birlikte akmaya başlıyoruz."


"Hayatın hızına ancak şiir gibi kısa dizelerle uyabiliyoruz. Çünkü hayat derin ve yoğun. Çünkü hayat güzel. O yüzden şiir güzel."


"En güzel sendrom Stendhal Sendromu. Bir sanat yapıtının içine girmek ve onunla özdeşleşmek. İçinde kaybolmak."


"Özel olmak demek, gerçekten içimizden gelenleri yapmak demek. Hepimizin ilgi alanları, istekleri var. Bu istekleri başkaları sevmek zorunda değil."


"Bu denli çok ve hızlı bilgi ve görüntü karşısında insan gerçek yaşam nerede, gerçek ben nerede gibi sorular soruyor ister istemez."


"Gündelik yaşamın üstesinden gelemezsek daha soyut gerçeklerin karşısında eziliriz."


"Bazen tek bir cümle bir insanın tüm yaşamını değiştirebiliyor."


"Düşünerek, okuyarak, yazarak, gerçeklerin ve hayallerin peşinde koşarak bu dünyayı ayakta tutuyoruz."


"Sanki hayatta yapacaklarımın sonuna gelmiş gibiyim. Bundan sonraki aşama ne ki? Hangi level geliyor şimdi? Bunları hiç öğretmemişler ki bana."

"Gündelik yaşamda dünyayı hiç çözemem. Bu nedenle hep tedirginim, güvensizim. Dünyayı vizörden izlerim hep. Hayallerimde ise hayatın içindeyim. Dünya ile arama hayallerimi sokuyorum. Bir tür koruyucu perde. Belki indiririm bir gün perdeyi."


"Yaşarken bir gün her şeyin geçeceğini, biteceğini unutmamak lazım."


"Hayatın keyfi heyecan duymakla çıkıyor, her şeye şaşırmakla, hayatı bir sürprizmiş gibi algılamakla."


"Hayallerimizden başka neyimiz var ki? Hayal sayesinde hayata her gün yeni bir umutla uyanıyoruz."


"Hayaller bir gün önce yaşadığımız bütün olumsuzlukları silip atan bir güç."


"Yaşadığımız her şey aslında biz izin verdiğimiz için olmuyor mu?"


"Mutlu insanların anlatacak bir şeyi yoktur, yaşarlar işte, mutsuzlar ise hiç susmaz."


"Kendimizden kaçmayalım ki kendimiz bizden kaçmasın, hayattan kaçmayalım ki hayat bizden kaçmasın."


"Korkularımız ve alışkanlıklarımız kaderimiz değil. Alışkanlıklarımız içinde güvende yaşayabiliriz ama bu yaşam istediğimiz veya kendimizi gerçekleştireceğimiz yaşam olmayabilir.Ve korkularımızı, alışkanlıklarımızı, yaşantımızı değiştirmek için her zaman bir yerden başlayabiliriz."


"Hayat her durumda bir yanılsama."


"Hayat normal kendi halinde gidiyor, dünya kendi halinde dönüyor. Hayat huzurlu aslında, doğa huzurlu, dengeli. Bizler bitmeyen arzularımızla hayatın, dünyanın dengesini bozuyoruz ve arzularımıza köle oluyoruz."


"Her şey bir gün istediğimiz gibi olacaktır, işimiz, evimiz, ilişkilerimiz bir düzene girecek, içimiz rahat olacak ve ondan sonra yaşamaya başlayacağız, dur bir bunlar olsun da o zaman iyi yaşayacağım, ondan sonra hayatımda istemediğim  bir şey kalmayacak, ondan sonra bütün kararlarım, seçimlerim doğru olacak, kimseyle çatışmayacağım(…)bak o zaman insanlarla barışacağım da, her şey güzel olacak."


"Belki daha sevecen, alçakgönüllü olmayı öğreniriz bu yaz. Birbirimizi farklılıklarımızla sevebilmeyi, kabul edebilmeyi öğrenebiliriz. Bu yaz."


"Bence insan mutluluk adına bir hedef belirleyip o hedefe ulaşmaya çalışarak yaşamamalı. İnsan ulaşmış olduğu yeri mutluluğa çevirmeli, yani mutluluk için hedef edinirsen, o hedefe ulaştığında mutluluk kalmaz çünkü odak nokta o değildir. Hayatta direkt mutluluğun kendisi hedef alınmalı."


"Kalbimizin sesi bir gün kaybettiğimiz yolun izlerini bulabilmemize yardımcı olsun, o zaman dünyaya yeni bir ışıltı getirmek değil, hayatın en başta olduğu gibi çaldığımız kendi güzelliğini geri verebilirsek, belki o zaman sarılır hayat bize."


"Zaman akıp gidiyor ama bunu düşünüp kendimizi mutsuz etmemeliyiz, zamanın farkında olmalı ama onun kendimize işkence etmesine izin vermemeliyiz."


"Hiçbir şeyin fiyatı artmasın, zam gelmesin; sadece insanlığa, sevgiye, barışa zam gelsin."


"Hayat uzun mu kısa mı? İyi yaşanmışsa kısa, kötü yaşanmışsa uzun. Yolculuk gibi."


"Kalbimizdeki ayna temizse bize yansıyan iyilik onu yansıtana, kötülük de onu yansıtana aynen geri döner."


"Üzülmeyen kalp bir işe yaramaz. İyiye gitmek üzülmekle oluyor."


"Bazen hayat ağır gelse de başımızı yorganın altına sokup acımıyooor acımıyooor, bak duymuyorum hayat senii, bak bağırıyorum, dinlemiyorum hayat seni, diyemiyoruz."


"Bazen hayat kararsa da yaşama sevgisi ile ertesi gün yine güneş doğacağını biliriz. Hayat her zaman güzeldir, biz çirkinleştiririz bazen ama yine biz düzeltiriz."


"Kötülükler üstümüze gelince yatağa kıvrılırız, cenin gibi, ana rahmindeymiş gibi, çaresiz kalırız, çocukluğumuza döneriz, istemeyiz büyümek, büyükler dünyayı karartmıştır çünkü. Çocukluk oyunlarımızı düşünüp hayatın bir çocuk oyuncağı gibi olduğu günleri özleriz."